Kayıtlar

Aralık, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Maide'nin Altın Günü

Resim
Gün geçmiyor ki sinema salonlarımıza bir başka yerli komedi filmi arz-ı endam etmesin.. İnsan takip etmekte zorlanıyor; ancak önümüze her akşam konulan aynı yemeğin vereceği tadı veren birbirinin aynı yapımları sunmaktan sinemacılarımız yorulmuyor ne yazık ki. Benzeri bir örnek; bir tiplemenin sinema filmi uzunluğuna deyim yerindeyse çeke çeke uzatılmış macerası : Maide'nin Altın Günü Herhalde hikaye merkezinde bir kadın karakter olması, diğer basit komedilerden ayrılan ve bir nebze yakın olmama sebep olan konu olsa gerek. Ezgi Mola takdir edilen, sempatik ve yetenekli bir oyuncu kuşkusuz. Kendisinin hayat verdiği Maide Hanım, birçoğumuzun mahallesinde yaşayan bir tipleme diyebileceğimiz bilmiş bir teyzemiz. Kendisi ve mahallesindeki rakibeleri için meydan muharebesi tadındaki güç gösterisi alanları da altın günleri. Film basit bir skecin uzun versiyonu tadında, tahmin edilebilir bir sona doğru ilerlerken; birkaç anlık güldüren sahne ile gönül almaya çalışıyor. İzlerken süre

The Shinning

Resim
Her saniyesi; noktasından virgülüne kadar kusursuz.. Muhteşem.. Stanley Kubrick' in mükemmelik senfonisi.. Şaheseri.. Beni durdurmazsanız sabaha kadar; hatta günlerce bu filmi övebilirim. Bazı anlar var; çok güzel bir ses duyduğumda örneğin duygulanıyorum ve bunda ilahi bir güzellik hissediyorum. İnsan sesinde duygulara dokunan bir güzellik. İnsanın ne kadar muhteşem yaratıldığını hissettiğim o an. "The Shinning" filmini izlerken de böylesi bir duyguya kapıldım; yani insanın kendi küçük dünyasındaki mükemmelliği yakalaması.. Böyle bir film "The Shinning." İnsanı izlerken hem geren hem de hayranlık uyandıran bir film. İlk izleyişim lise yıllarındaydı ve dilim tutuldu bu güzellik karşısında. İlk izleyişim diyorum; çünkü daha sonra defalarca ve defalarca izledim. Bir insanın en sevdiği filmin bir korku filmi olması enteresan. Ancak ne yapabilirdim bu güzellik karşısında; çaresizce listemin en başına kondurdum. Bunda ustanın payı olduğu kadar Jack Nicholson&

Züğürt Ağa

Resim
Nesli Çölgeçen' in objektifi, Yavuz Turgul' un kaleminden çıkan ve Şener Şen' in incelikli oyunuyla içimize işleyen 1985 yapımı Züğürt Ağa filmi, kendi dramımıza güldüğümüz, topraklarımızdaki çaresizliğin acı kokusunu duyduğumuz bir güldürü. Değişen dünyanın, değişen Türkiye'nin, değişen kaidelerinin ve bunların sonucunda kaçınılmaz olarak bu çarkların arasında değişmek mecburiyetinde kalan insanlarına dışarıdan bakan bir göz.  Türk sinemasının olmazsa olmazlarından olan bu filmi izlemeye belki ben geç kaldım; ancak siz geç kalmayın ve ilk fırsatta izleyin derim..

Arada Gelenler (Beni en çok mutlu eden şey nedir?)

Bazı şeyler üzerine düşünmediğimizi düşünüyorum. Mesela ben düşünülmediğini düşündüğüm şeyleri düşünmeyi severim. Günlük hayatta fark etmediğimiz o kadar garip şeyler var ki bunları fark edince biz garip oluyoruz. Allah aşkına söyleyin; bir uzaylı dünyamıza gelse de bizi akşam vakti izlese. Kendimize bir yer edinmişiz, boynumuz ağrımasın diye kafamızı koyacak yumuşak bir nesne, üşümeyelim diye bir örtü (her şey de düşünülmüş) hazırlanıyoruz. Ne yapıyor bu insanlar? Uyuyacak. İyi de uyku ne? Yaşam süremizin yarısını, gökyüzünün karanlık yüzünü neden kıpırdamadan bir tür trans halinde geçiriyoruz? Ben uzaylı olsam cidden merak ederdim ne yapıyor bu insanlar. İşte böyle garip şeyleri düşünüyorum ister istemez aklıma geliyor. Seviyorum böyle düşünceleri. Aynı uzaylı bizim neden üst üste kurulmuş kutularda yaşadığımızı da merak edebilirdi; Dünya bu kadar büyükken. Mesela bu hayatta yapmaktan en çok mutlu olduğum şeyi de düşündüm. Ne için yaşadığımı. Hala daha kendime soruyorum ve sordukça